31 Ağustos 2011 Çarşamba

Bayram.Bayramlar!!!

Ne güzeldi bizim çocukluğumuzdaki bayramlar.Hani televizyonlarda yaşça büyük,ünlü kişiler çıkıpta"nerdeeee o eski bayramlar"dediğinde,benim için çokta birşey ifade etmezdi.Ne farkı olabilirdiki,bayram herzaman bayramdır,diye düşünürdüm.Ama gerçekten bazı değerlerin artık değiştiğini,bayramların sadece tatil olarak değerlendirildiğini,anne-baba ziyaretleri bile,bayram tatilinden birkaç gün önceye alındığını(çünkü tatile gidilecek)görüp yaşayınca,bende artık"nerdeeee o eski bayramlar"diyorum.Neydi peki eski bayramların özelliği?Benim için bayram demek,yeni kıyafetler demekti.Sınırsız şeker,tatlı yemekti,harçlıklarımızı,en azından bir bölümünü,istediğimizgibi harcamaktı.Sokakta akşamın geç saatlerine kadar oynamak demekti bayram.Bayram,annemize anneler gününde aldığımız şekerliğin içini,elimizde poşetlerle gezdiğimiz evlerden topladığımız şekerlerle doldurmak demekti.Yeni alınan kıyafetleri,başucumuza koyup yatmaktı bayram.Bayram temizliği bizde biraz yorucu olurdu.Her bayram öncesi ev temizliği haricinde,o zamanlar çok kullanılan alimünyum tencereleri arap sabunu ve telle temizlenirdi.Bunu sevmezdim çünkü,ellerimiz ve tırnaklarımızın içi siyah olurdu.Birde en sevdiğim,işte bayram geldi dediğim an,annemin sadece bayramlarda kullandığı halılar,kilimler,yatak örtüleri ve perdeler ortaya çıkardı.Onları sardıktan sonra evin içinde gezerdim.Kilimlerin,halıların üstüne basmak o kadar hoşuma giderdiki.Yatak odasına girip,annemin kadifeden yatak örtüsüne elimi sürerdim.O kadife örtü elimi her gezdirdiğimde renk değiştirirdi,açık koyu kırmızı olurdu.Günlük kullandığımız çaydanlıklar kalkar,yerine yenileri çıkardı.Bayram özeldi işte.Herşeyin en güzelini kullanırdık.Her bayram muhakkak yeni birşey giyerdik,bu çorap olabilir,bir kazak olabilir,üzerimizde yeni olmalıydı.Bayram sabahı çok erken kalkılır,kahvaltı yapılırdı.Sonra büyükten küçüğe sıraya girerdik.Annem ayakta dururdu.Önce abim annemin elini öper onun yanında dururdu,sonra ablam annemin elini öpüp abimi öper,oda abimin yanında dururdu.Bu böyle yaş sırasına göre devam ederdi.Özellikle işte bu bayramlaşma törenini özledim.Ben güzel bayramlar yaşadım,umarım herkes için güzel bayram anıları vardır.

22 Ağustos 2011 Pazartesi

iki yastık arası sinema..benimkinde Türkan Şoray var seninkinde?

Sinema hayatınıza ne zaman girdi?Ben biraz erken tanıştım.Büyük beyaz perdeylemi?Hayır onu yıllar sonra görebildim,benim daha doğrusu bizim sinemamız evimizdeydi.Hiç kafanızı yormayın sinema sistemi,film makinesi gibi şeyler yoktu ama hayal gücümüz vardı.Hayalin bir sınırlaması yok,sonu yok.Herşey sen nasıl istersen öyle oluyor,keşke hayattada böyle olsa.Neyse biz evdeki sinemaya dönelim.Evimizde divanlarımız vardı,hemde gündüz oturmak için,hemde gece yatmak için.Divanda otururken sırt kısmında birazcık sert doldurulmuş yastıklar olur hemen çökmesin,dik dursun,görüntüsüde güzel olsun diye.Ben,Veysel abim ve Göksel bu divana uzanıp,ayrı ayrı iki yastık arasına kafalarımızı sokup karanlık duvara bakarak hayalimizde bir film oynatırdık.Ben kız olduğum için herhalde genelde türk filmleri olurdu benim sinemamda!Abimlere sorardım "bende Türkan Şoray var sizde ne var".Onlardada çoğunlukla Cüneyt Arkın olurdu yada kovboy filmleri.
dışarıdan bakıldığında deve kuşu gibi görünüyorduk herhalde,birde sesli tepkiler verirdik sanki gerçekten orda film oynuyormuş gibi.Bu fazlasıyla duygusal veya abartı gelmesin sizlere ama gerçekten o iki yastık arası sinemada izlediğim filmin tadı şimdi ne büyük sinemasalonlarında,nede evde dev ekran tv nin karşısında var.Nerde o eski sinemalar (bizimki bayağı eski değilmi?)

hadi sayışalım!....

Sayışmak nedir biliyormusunuz? Hani bir oyuna başlarken mesela saklambaç oynarken, kimin ebe olacağını tespit etmek için sayarsınız.İşte sayışmak o.Kafiyeli, birbirlerine benzeyen,anlam ifade etmesi çokta önemli olmayan kelimeler dizisi.Hatırladınız değilmi?Portakalı soydum,başucuma koydum,ben bir yalan uydurdum.Daha devamıda var,bu bilindik olanı.Birde zamanın olaylarına, sanatçılarına,dizilerine göre söylenenler vardı ki bence en güzeli onlardı.Mesela aklıma gelen bir tanesini paylaşayım."Seksen seksen yüzaltmış,sementa burnunu oynatmış,anan çilli,baban çilli,avukat petroçelli".Bunlar dizi film kahramanları;sementa bir cadı ama tatlı cadı,dizinin ismide bu zaten "tatlı cadı".Petroçelli anlaşıldığı üzere avukat.İşte o zamanlarda bile televizyon,diziler hayatımıza hatta oyunlarımıza bile girmişti.Ozamanlar dizi ve filmler daha az olduğu için konuları karakterleri hala hatırlıyabiliyoruz.Şimdiki tv lerde bir akşamda izlenilen diziler o zamanlar aylarca süren bir zaman zarfında seyredilirdi.Televizyonun olması lüks dönemlerde babacım bizlere kıyamayıp eve almıştı.Aslında bir nevi komşularıda kurtarmıştı,çünkü o dönemde televizyonu olmayanlar olanların evine gidiyordu.Bizi düşünsenize;hadi İbrahim bebek gelemiyor,geriye kaldı 5 çocuk,hurra komşuya.Evet evet bence en çok komşular sevinmiştir.Televizyonun açılış ve kapanış saatleri vardı.Her ikisindede İstiklal marşı çalardı.süre az kıymetli saatler.Bir gün tv açık bizlerde seyrediyorduk ama farkında olmadan teker teker oradan ayrılıp başka şeylerle ilgilenmeye başladık.Bir ara annemin yanımıza gelip"eee hepiniz burdasınız,o televizyon kime çalışıyor?Gidin karşısında oturun boşuna çalışmasın"dediğini hatırlıyorum.Kapatmak aklımıza gelmedi yada zaten belli saat yayın yapıyor o zaman içinde açık kalsın diye düşünüyorduk ve bizde tv nin yanına gittik orda oynadık veya işimizi yaptık,tv boşa çalışmasın diye.

21 Ağustos 2011 Pazar

bir daha yaşamak istesek olurmu?

Başımızdan geçen olayları anlatınca içimde bir burukluk,tekrar o yılları yaşamak isteği ama bu defa doyasıya yaşamak,hep bir arada oluşumuzun değerini bilerek yaşamak.Olmaz değilmi?Biliyorum,o yüzden bu anılar çok önemli benim için.Sanki hiç ayrılmayacakmışız gibi,yaşayacağımız en büyük acının babamın vefatıyla sınırlı kalacağını zannederek,dolu dolu yaşadığımız çocukluğumuz.İşte o günlerden birisi daha.En küçük kardeşim İbrahim henüz bir kaç aylık,ayakta duramıyor.Bizim oyuncağımız gibi elden ele geziyor.Veysel abim İbrahim'in ellerinden tutmuş gezdiriyor,adım atışları hoşumuza gidiyor.Daha doğrusu adım atmaya çalışması.Odanın içinde gezdiriyor abim.Odada annemle babamın yatakları var.Eski karyola dediklerinden.Ortası yaylı somyadan(bu yaylarla ilgili bir anıda var anlatacağım) ayakları birbirine vidalarla tutturulmuş bir karyola.Veysel abim İbrahim'i gezdirirken annem yine ikaz etme gereği duydu,sanki olacakları tahmin etmiş gibi."Dikkat et o çocuk ayaklarının üstünde duramıyor,bir sakatlık çıkarma"dedi ama geç kalmıştı.Çünkü abim o esnada kardeşimin ellerini bırakmıştı,yürüyebilecekmi diye.İbrahim elleri bırakıldığı an bir iki adım atamadan gitti karyolanın vidalarla dolu olan ayağına kafasını çarptı.Görünüşte birşey yoktu ama İbrahim'i oradan almak istediğimizde bir baktıkki vida kafasına saplanmış.Ablamın ağlayışıyla annem odaya girdi vee sizce ne demiş olabilir?Evet "Veysel! yine ne yaptın"diye bağırdı.Veysel abim akşamın ilk saatlerini dışarda geçirdi,annem sakinleşti,İbrahim'in kafasında çok büyük birşey olmadığı görüldü.Herşey normale döndü,bir sonraki olya kadar.

20 Ağustos 2011 Cumartesi

küçük bir odada körebe oynarsan....

Annecim yorucu bir çamaşır yıkama gününün ardından bitkin bir şekilde yatağa uzanmıştı.Annemin çamaşır günü gerçekten çok yorucu geçerdi.Yıkanılacak ne varsa annem yanına yığardı.Ozaman makinede yok,elde yıkanıyor çamaşırlar.Akşama kadar sürerdi bu iş.Hepimiz çocuğuz,kirletiyoruz haliyle.Böyle bir günün sonunda annem dinlenmek için uzanmış,belkide biz sessiz olabilsek uyuyacak bile,ama nerde bırak sessiz olmayı,aynı odanın içinde ben,Göksel ve Veysel abim körebe oynuyoruz.Sırayla ebe oluyoruz,sıra Göksel'e geldi.Göksel'in gözlerini abim bağladı,yönümüzü kolayca bulamasın diye onu kendi etrafında çevirmeye başladı.Bu arada annem yattığı yerden abime"Veysel yine bir olay çıkaracaksın başıma,yapmayın uslu uslu oturup oynayın"dedi ama biz oyuna devam ettik.Abim Göksel'i çevirdi,çevirdi,kendiside odanın diğer ucundaki sandığın üstüne çıkıp Göksel'e "sesime gel,sesime gel" diyordu.Kardeşimde kendi etrafında o kadar döndürüldüğü için abimin sesinin geldiği yerin odadaki diğer yatağın üstü olduğunu düşünmüş.Hani derler ya ayağı yerden kesildi diye, işte kardeşimin ayaklarının yerden kesilipte yatak diye düşündüğü sandığa doğru uçuşunu görünce korkudan gözlerimi kapattım.Ama "küüüttt"diye bir sesle yeniden açtım.Göksel çenesini çok kötü bir şekilde sandığın köşesine vurmuştu.Tabii annemde bu sese yataktan fırlayıp"Veysel yine ne yaptın"diye bağırdı.Abim hızlı hareket ediyordu,iyikide bunu yapabiliyordu yoksa annem onu bir yakalarsa hali haraptı.Abim evden dışarıya kaçabildi ama Göksel'in durumu çok fenaydı.Çene parçalanmıştı.Hemen Şişli Etfal Hastanesine,yani annemin bizlerden herhangi birimizi yaralı halde götürdüğü, sık sık ziyaret ettiğimiz yer.Abimemi ne oldu? O babam eve geldiği saatte yada babam seyahatteyse annemin sakinleştiği zaman eve sessizce girip hemen yatardı.Bu kurnazlığı sayesinde işin içinden çabuk çıkardı.Şu dipnotuda düşmeden geçemiyeceğim anlattığım bu olaylarda başımıza gelen her hasarda abimin payı çok ama en çokta o üzülüyordu.Bizlere çok düşkündü.





































bir peynir nasıl elde edilir




Yazının başlığına bakarak peynirin yapılışını anlatacağımı zannetmeyin.Ben kendi hakkından başkasınıda istiyorsan nasıl elde edilir onu anlatacağım.Tabiiki olayın kahramanı Veysel abim!Kahvaltı sofrasındayız tüm aile olarak,bir tek babam yok oda seyahatte.Annem hepimizin önüne o zamanların en meşhur peyniri Karper peynirden birer tane verdi.Bildiğiniz gibi bu peynirlerden şimdide farklı markalarda var.Tek tek folyolara sarılı krem peynir.Hepimizde birer tane olduğu için kıymetlide o canım peynir.Veysel abim kendi peynirini yedikten sonra yanında oturan ve titizliğiyle meşhur Göksel'in peynirine kazara çarpmış gibi yapıp yere düşürdü.Aman allahım masada kıyamet koptu.Göksel abime "peynirimi yere düşürdün,pis oldu,ben yemem bu peyniri"diye bağırıyor.Abim herzamanki sakin,işini bilir edasıyla ne yapayım,kaza oldu falan diyor ama Göksel dinlermi?Yere düşüp pis olan peyniri abime yedirterek ona ceza vermek istiyor.Peynir ambalajlı,kirlenmesi mümkün değil ama Göksel'e bunu kabul ettiremiyoruz.Abimde işi iyice sağlama almak için "yemem ben bu peyniri,kirlendi o dedikçe Göksel ,yiyeceksin! diye bağırıyor.Abimde sanki zorla,sırf annem ona kızmasın,Göksel'in dediği olsun diye peyniri yiyor.İşte birkaç gün arayla kahvaltı soframızda tekrarlanan Göksel'in titizliğinin abime yaradığı peynir,daha doğrusu bir Karper peyniri olayı.











18 Ağustos 2011 Perşembe

veysel abimle anılarımızdan biri

Abim elinde Galatasaray takımının posteri ile evin içinde gezinip onu asacak yer arıyordu,bende çok masum(?) bir şekilde masada oturmuş yemek yiyordum.Abim birden duvara baktı,asacağı yeri bulmuştu.Bana"kalk ordan sandalyeye çıkıp resmi duvara asıcam" dedi.Bende o zamanlar Fenerbahçeliyim, şimdi hiç bir takımı tutmuyorum,inadım tuttu kalkmam dedim.Resmi asıcam kalk, hayır kalkmam derken abim sandalyeye ben varken çıkmaya çalıştı.Bende kolumu sandalyenin üstüne doğru atmıştım.Abim yukarı asabilmek için sandalyenin üst kısmına basayım derken koluma bastı,benim kol kırıldı.Tabi evde yine annemin değişmez sözleri.Veysel, yine ne yaptın!Veysel abim kapıdan kaçar.

16 Ağustos 2011 Salı

bir okul anısı

Babamdan sonraki ilk 23 nisan bayramı ve tabiiki biz babam zamanından alışık olduğumuz için törene kıyafetli katılmak istiyorum.Annem okula gelip öğretmenle görüşmüş.Benim bu olanlardan yıllar yıllar sonra haberim oluyor.Öğretmenime durumumuzu anlatıp maddi sıkıntı içinde olduğumuzu ama bizim bu sıkıntıyı hissetmemizi istemediğini,törenlere bir şekilde beni dahil etmesini rica etmiş.Öğretmenimizde çok iyi birisiydi,annemle düşünüp taşınıp beni masrafsız nasıl törene katacaklarını ayarlamışlar.Öğretmenim anneme beyaz etek ve beyaz gönleğim olup olmadığını sormuş,annemde gömleği var etek bulurum demiş.Biz komşudan gidip kızının eteğini istemiştik,neden istediğimizi sorduğumda dükkanlarda kalmamış demişti.
öğretmenim ertesi gün bana okulda hadi bakalım yine şanslısın 23 nisanda bu görevi sadece sana verdik ,sen çiçekçi kız olacaksın önünden geçen korteje elindeki sepetten çiçek atacaksın,bembeyaz giyinip melek gibi olacaksın demişti.benim çiçek sepetim yokki dediğimde sen merak etme onu ben ayarladım herkes çiçekleri seçemez diye beni kandırmıştı.Ama çocukluk işte nerden aklıma gelecek masraf yapmadan hiçte planda olmayan bir görevi bana çok önemli bir şeymiş gibi anlatacakları.Gerçektende törende benden başka çiçekçi kız yoktu,ve ben görevimi büyük bir gururla yaptım.

hep sıkıntı anlatmayalım değilmi?

Hayatımız zorluklarla geçti ama ben çocukluğumuda,kardeş ilişkilerimizide olaylarıda hep güzel tarafından düşünürüm.Herşeyi hüzünlü tarafından bakarsak o günleri üzülüyoruz deyip hatırlamak istemeyiz.Ben aksine aklımda kalan tüm anıların birini dahi unutmak istemiyorum ve her bir araya gelişimizde güzel birer anı olarak hatırlayıp konuşmak istiyorum.Sıkıntılarımız dediğim gibi çoktu ama işin güzel tarafı, bizler hiç kopmadan birbirimize kenetlenerek sıkıntıları aştık.Bu başarının tek mimarı vardı oda ANNEM! Siz annenizi ne kadar sevdiniz?Ben çok çok sevdim.Anlatacağım herşeyde annemin payı büyük.Aslında ben çocukken yaptığımız yaramazlıkları,aile içi sohbetlerimizde anlattıklarımı yazacaktım,ama bir girişi olmadanda yazamadım.Kısa kısa olayları anlatırken Annemi işte o zaman daha iyi tanıyacaksınız.Eğer bu yazdığıma amatörce hikaye dersek işte annem bu hikayenin baş kahramanı.  Haaa!başka kahramanlarda var tabiiki!

kaldığımız yerden devam

Çalıştığı fabrikanın kapanması,yeniden iş aramak zorunda kalışı,bulduğu işin verdiği yorgunluk babamı halsiz ve bitkin olarak eve getiriyordu.İçtiği sigara ve çayında etkisiyle vücudu çok yorgundu.
bir akşam işten yorgun gelip ayaklarını her akşam yaptığı gibi duvara dayayarak dinlendirdikten sonra bizlerle ilgilenip sohbet ettikten sonr(ki bunu her akşam yapardı) yorgun bir şekilde yattı.Gecenin bir yarısı biz annemin ağlama bağırmasıyla uyandık,babam yatağında kalp krizi geçirerek vefat etmişti.Bizleri bundan sonra hiç bilmediğimiz bir hayat,zorluklar ve sıkıntılar bekliyordu.Hiç birimiz bunun farkında değildik.Annem ve Yüksel abim haricinde.Nasıl olsunki hepimiz çocuğuz,en küçüğümüz 2yaşında.Ama büyüyeceğiz,hemde hızlı bir şekilde yaşımızdan daha olgun,sıkıntılara daha dayanıklı,değişen hayatımıza alışmaya çalışarak.Hiçte kolay olmadı ama....

15 Ağustos 2011 Pazartesi

Babam ve annem Kars'tan İstanbul'a gelirken sadece büyük abim Yüksel varmış,tabii ondan önce 3 tane bebek ölmüş.İstanbul'a yerleştikten sonra bizler dünyaya gelmişiz.Babam o zamanların meşhur deterjanı POP-PURO-FAY fabrikasında çalışmaya başlamış.Zamanla bizlerin büyümesi,evin kira oluşu,okullarımızın başlaması ile geçim gittikçe zorlaşıyordu babam için.Yinede her isteğimizi yerine getirmeye çalıştılar.Babam İstanbul dışına mal götürürdü kamyonla.Zamanın çoğunu dışarda geçirirdi.Eve gelişi bizim bayramımızdı,hem babamızı görecektik,hemde babam seyahatlerden gelirken eli kolu dolu gelirdi.Geçtiği şehirlerde ne meşhursa ondan alır gelirdi.Adana'dan geçiyorsa karpuz,Afyon'dan geçiyorsa kaymak,sucuk,karadenizden gelirkende fındık gibi aklınıza gelebilecek herşeyi bizlere getirirdi.Evimiz dolar taşardı.geçim zordu ama biz yokluğu hiç görmedik babam sayesinde.
..

13 Ağustos 2011 Cumartesi

          Veysel! yine ne yaptın? Bu ses annemin sesi.Küçük abim yani Veysel abim biraz hareketli bir çocuktu.Altı kardeştik yaşlarımız birbirine yakın ama farklı yapıda altı kardeş.En büyüğümüz Yüksel abim.Babam 44 yaşında vefat ettiğinde Yüksel abim sorumluluğu üzerine çoktan almıştı.Beş kardeşin sorumluluğu  1976 ve sonraki sağ sol olaylarının yoğun olduğu İstanbul gibi büyük şehirde hiçte kolay değildi.Sonra ablam Sevilay.Narin yapısı olan bir kız.Annemin istediği gibi kibar, saygılı, sessiz, ev işinden iyi anlayan.Üçüncü sırada Veysel abim.Evin en hareketlisi.Aslında benim en iyi anlaştığım kardeşim,çünkü bendede biraz yaramazlık var.Dördüncü sırada ben geliyorum yani Nuray.Evin ikinci yaramazı, ams ben yinede kız çocuğu olduğum için biraz daha uslu olmam gerekiyor(muş).Benden sonra erkek kardeşim Göksel geliyor.Kıvırcık saçlarıyla, titizliğiyle, sakinliğiyle örnek çocuk.Ve son beşiğimiz İbrahim.Babam ve bizim erkek çocuklarının ismine uyumlu bir isim olsun diye direttiğimiz,ama annemin Kur'andan bir isim olsun diye tutturduğu 3 ay içinde isimsiz kalmıştı küçük kardeşim.Tabiki sonunda annemin dediği oldu.Evet kardeşler tam takım buyuz.Tabiki takımın başında annem ve babam var.Babam Kemal,çok az gördüğümüz babam iş seyahatlerine çıkardı kalan zaman azdı onu görmek için.Sonrası ebediyen göremedik 1976 aralığında kaybettik. Annem! bu kelimenin arkasına ne yazılabilirki anlamı artsın diye.Annemiz işte. Bizi bu günlere getiren büyük insan.Kimlikteki ismi Kızlarhanım ama biz tüm tanıyanların kullandığı ismi ile Ballı.